Mart 22, 2010

Cadde-i Botox


Öğlenden sonrasını iki saatlik zorunluluk nedeni ile *Silicon Planet* de geçirmek durumunda kaldım. Çoktandır düşmediğim Cadde-i Botox'da (Namı-i diğer Abdi İpekçi) şöyle bir turaladıktan sonra, sosyolojik bir araştırmada bulunmak, sizlere haberler iletmek için Cafe Nero'da kaldırım kenarındaki berjer koltuğa yerleştim. Kaldırım kenarı dediysem dükkanın sınırları içinde olduğundan sigara içilmiyor, sigara içilmediğinden boş. Dumansız hava sahasının bu tür iyilikleri de var. Bütün sosyete arka bahçede, açıkta, bitki çayları ile (sağlık için) sigarillosları tüttürüyor. (Bu sağlıksız)

 Önümden geçen Planet insanları aylardan beri montolarının, montlarının, kazaklarının altında esir silikonlarını, t-shirtlerin havuz yakalarından nefes aldırıyor, adeta "bu kadar masraf yaptık, bari görsünler" havalarında, tam teşkilat, arz-ı endam ettiriyorlar. Tüm kış boyunca bu günlere hazırlık için kırışıklıklar giderilmiş, yanaklara yastıklar konulmuş, kaşlar kaldırılmış, göz altları, alınların çatıları düzeltilmiş. Allah sizi inandırsın yastık dediysem, bildiğin,fıtığım için arabada belime koyduğum yastık. Ben anlıyorum, sen anlıyorsun, o anlıyor ama herkes birbirine "ay harika görünüyorsun şekerim" havalarında. Ben Teşvikiye Camii'nde cenaze namazına gelmiş cematten uzakta duvar dibinde, başörtüsünü takmış, "acım büyük" gözlüklerini takmış hanımları görür hadi acıları büyük, gözlükleri de büyük derdim. Ama bu kadar masraf yaptıktan sonra bu koca gözlükler "botoksum büyük" oluyor ki, masrafa yazık. Görünmedikten sonra, yazık değil mi ama? Yine de o yanakları ve mini mini bir bebek patiği kadar dudakları saklamak ne mümkün. İçtim duble esspressolu late'mi kalktım. Sosyolojik araştırmamı da burada sonlandırdım. Bu arada Nero'nun kahvesi, Starbucks'ın kahvesine beş basar. Onu da söylemiş olayım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder