Aralık 03, 2009
Globalleşme
Berlin'de tanıştığım bu iki genç dünyanın nereden nereye geldiğini göstermesi bakımından bana çok ilginç geldi. Artık işler masa başından nasıl hallediliyor buna en yakından şahit oldum. Türk anne, Alman babadan bir kız, İtalyan bir sevgili ile Berlin Kreuzberg'de Doğu Almanya'dan kalma iç avlulu, şirin bir binanın bir dairesinde, bir odadan Amerika'daki bir alış-veriş sitesine animasyonlar ve programlar hazırlıyor, görüntülü toplantılar yapıyor, kurulmuş mükemmel bir altyapı ile (en fazla 20 bin Euro olsun) işler teslim ediliyor, paraları bankaya yatıyor. Türkiye'ye hiç gelmeden bir müzisyenin klibini hazırlıyor, teslim ediyor. Bunlar hep internet üzerinden, yüzyüze hiç görüşmeden, konuşmadan hallediliyor. Ceplerinde AB pasaportları, noelde Milano'daki ailelerinin yanına gitmeyi, Ocak, Şubat'ı Londra'da geçirmeyi düşünüyorlar.
Dedem dünyaya erken gelmişiz derdi, babam da diyordu. Bense bu lafı hiç sevmezdim!
Berlin Notları-Kapitalizm Karşıtı Gösteri
Kapitalizm karşıtı olduğunu anladığım yürüyüş için polis on dakika öncesinden bizim Nişantaşı benzeri lüks mağazalar ve kafelerin olduğu caddeyi sessiz sedasız trafiğe kapattı. Ben Einstein kafede dışarıda, kaldırımdaki iki masadan birinde oturmuş esspressomu içiyorum. Hepsi, binlerce genç masamın önünden geçiyor. Kafe tam bir kapitalizm simgesi hepsinin gözünde. Alaycı ve yüzlerine kondurmaya çalıştıkları ama tam beceremedikleri küçümser bakışlarla bana ve içeride oturanlara bakıyorlar. Bense paralı turist. Bana bakıp gülüyorlar, birbirlerine beni gösteriyorlar. Bakıyorum da aslında hepsi inanılmaz derecede şıklar. Karşı çıktıkları kapitalizmin ürünleri hepsinin üzerinde mevcut. Aralarında belki birkaç sosyalist ve aykırı tip var. Ama onlara bile bizim kafelerde rastlasak, stil sahibi ve çok tarz giyinmiş gençler olarak görürüz. Fotoğraf çekmek istiyorum ama oturduğum yerden sadece bacakları görüyorum. Ayağa kalkarak fotoğraf çekmem ise tam bir komedi oluyor.
Einstein kafede oturmuş zengin turist, bir kapitalizm karşıtı gösteriye şahit olmuş, kalkmış bir de fotoğraf çekiyor. Ülkesine döndüğünde arkadaşlarına gösterecek, hep beraber çok gülecekler. Bir iki fotoğraf çekip tam yerime otururken bir gazeteci koca objektifini bana doğrultuyor ve şapkası, fuları ile oturan ben, zengin, kapitalist turistin fotoğrafını çekiyor. Ben de makinamı ona çeviriyor ve benim fotoğrafımı çekerken ben de onu fotoğraflıyorum. Karşılıklı gülüşüyoruz ve parmağıyla okey işareti yapıp kalabalığın arkasından koşturuyor. Üstü açık bir arabadan megafonlu genç, kapitalizm ve küreselleşme karşıtı sloganları bağırıyor, gençler hep birlikte avazları çıktığınca haykırıyor ve düdükleri kapitalist caddede çınlıyor.
Kasım 21, 2009
Berlin Notları-Metro
Şu bilip bilmeden, görmeden, etmeden "Avrupa'da ve Amerika'da böyle değil" klişesinden vazgeçelim. Daha dün gece Avrupa'nın ortasında Yüzyıldır metrosu olan Berlin'de valızlerimizi bütün istasyonlarda (havaalanına kadar üç akatarmada) merdivenlerden binbir zorlukla indirdik. Beriln'in muhteşem metro sisteminde insanların bir yerden biryere ulaşmasından başka hiç bir uygarlık belirtisi yok. Birkaç ana istasyon dışında asansör, -hatta özürlüler için dahi- asansör yoktur. Bisikletin çok yoğun olarak kullanıldığı Berlin'de herkes metroya bisikletle binebilmektedir ama kucağında merdivenleri inebilirse. Metroya hiçbir şekilde sakatlar binememektedir. Anneler bebek arabalarını birinin yardımı olmaksızın indirememekte, çıkaramamaktadır. Tabii bu bizim için bir mazaret olarak kabul edilemez. Ben sadece "onlarda böyle değil klişesini" eleştirmek adına bilgi amaçlı yazdım.
Kasım 18, 2009
Berlin Notları-Filarmonide Jan Garbarek
Berlin'e gelirken en büyük amaçlarımdan bir tanesi Kreuzberg'deki sanat ortamını yaşamak, müzelerini gezmek, resmim üzerine etkileri olabilecek sanatçıları izlemek, bol kahve ve pasta tüketmek ve tabii bir de mümkün olursa Berlin Filarmoninin o muhteşem salonunda bir konser izlemek. İnanılmaz bir şans ile Jan Garbarek'in konseri olduğunu öğrendiğimizde hemen bilet almaya koştuk ve son biletlerden ikisini aldık. Konser salonunu anlatmanın, kelimelerle ifade etmenin zorluğu ile biraz konserden bahsetmek istiyorum. Polonya asıllı, Norveçli cazcı, saksafon sanatçısı Jan Garberek İskandinav cazının babası sayılıyor. Ve şanına yakışan müthiş bir konser verdi. Ortaçağın karanlık filmlerinin arka fon müziklerini andıran muhteşem ve tüyleri ürperten bir girişten sonra, adeta Sibirya bozkırlarında atını çatlatırcasına süren Kazak süvarisinin saundunu, Berlin Senfoni Salonunda nefes bile almadan dinleyen seyircinin ta kalbine kadar sokmayı başaran müziğiyle devam etti. Hiç ara vermeden 1 saat 45 dakikalık performanstan sonra seyircinin dakikalarca süren alkışları ile tekrar sahneye çıktı ve ritm ile melodinin adeta yarıştırıldığı ve atıştığı insanı şaşırtan, bir konserde rastlanılması imkansız görülen bir sürpriz ile 15 dakika daha konser devam etti. Selamdan sonra sahneyi terketmesinin ardından Almanlardan beklenmeyecek! bir coşku ve burarayı henüz terk etmeyeceğiz alkışları ve inadı sonunda Garbarek mutlu ve gururlu bir çocuk gibi tekrar sahneye çıktığında salon yıkılıyordu. 20 dakika süren seyircini de beklemediği bir mini konser ile bu olağanüstü müzik ziyafeti sona erdi. Bizim söyleyişimizle Berlin Filarmoni Salonu tarihi gecelerinden birini yaşadı.
Kasım 16, 2009
Berlin Notları-Kreuzberg
Dünyanın dört bir yanından Berlin'e akan genç sanatçıların, Doğu Berlin'den kalan atmosfer içinde olmayı tercih ettiklerinden, bir araya geldikleri Kreuzberg tam bir entellektüeller bölgesi. Le Bateau İvre'de deriden yapılma fenerleri ile sunduğu kafe-bar atmosferi büyüleyici. Oranienstr.18'deki kafe, Kreuzberg'deki diğer kafeler gibi ne kadar eski, ne kadar pis imaj varsa o kadar dolu. Bizim Tünel'deki gibi eski ama tip-top duran, steril ortam sunan bir mekan bulmak zor. Yerdeki ahşap parkeler, masalar, koltuklar, kanepeler, duvarlar savaştan kalmışcasına duruyorlar. Ancak bu görüntü ve -hoş pis- ortam, bu bölgeye ve gelenlere çok yakışıyor. Tabii yenilen, içilenleri ve sunumları tamamen bu anlayışın dışında olduğunu belirtmek gerek. Berlin'e gelip bu kafeyi yaşamadan dönmek olmaz.
Kasım 09, 2009
Berlin Notları
Berlin Notları-Kreuzberg
Kasım 06, 2009
Ekim 20, 2009
Kırmızı Işıkta Uçak
Ekim 07, 2009
futbolhakkinda.com ' da ilk yazım..
Sevgili Fatih Günaydın bu sitede Beşiktaş hakkında yazı yazmamı teklif ettiğinde hiç düşünmeden memnuniyetle kabul ettim.
8 yaşında, rahmetli eniştemin beni götürdüğü İstanbulspor-Beşiktaş maçından bu yana, yani 42 senedir, Şeref Bey Stadyumundaki kah açık tribünlerde, kah kapalıda, paralı zamanlarımda numaralıda geçen Beşiktaşlılığım şu an 10 yıllık kongre üyeliği ile devam etmekte.
Bu girişten sonraki ilk yazım, maalesef takım hakkında değil, taraftar ve tribünler hakkında olacak.
Baba Hakkı'ların takımı Beşiktaş bu hale nasıl geldi, anlamak mümkün değil. O Baba Hakkı ki; bir Fenerbahçe-Beşiktaş maçında, Beşiktaş'ın Şükrü vasıtasıyla kornerden doğrudan Fenerbahçe kalecisi Cihat'ı avlayarak attığı gol sonrası sahanın bir yerinde takım arkadaşı Şükrü'yü kıstırıp "atacaksan doğru dürüst gol at" diye çıkışan Baba Hakkı. Başka bir hikayeyi Suat Mamat kendi anlatıyor:
Devamı burada
Ekim 01, 2009
Goji Berry
Goji berry.. nam-ı diğer kurt üzümü.. fidesini bulan saksıda yetiştirsin.. meyvesini bulan, yaş/kuru yesin.. bağışıklık sisteminin çökmesini önleyen, inanılmaz faydalı bir meyve.. menşei Tibet.. zayıflatmaktan tutun da, kansere varıncaya kadar bir çok derde deva.. özellikle, hipofiz bezinin hormonlarına faydalı imiş...
Çok kuvvetli bir antioksidan olan bu meyve Çin’de tıp alanında 2000 yıldır kullanılıyor. Bir protein deposu. Aynı zamanda 18 ayrı aminoasit, yüksek değerde betakaroten, çinko, demir, fosfor, B-complex, E vitamini ve C vitamini de barındırıyor
Çok kuvvetli bir antioksidan olan bu meyve Çin’de tıp alanında 2000 yıldır kullanılıyor. Bir protein deposu. Aynı zamanda 18 ayrı aminoasit, yüksek değerde betakaroten, çinko, demir, fosfor, B-complex, E vitamini ve C vitamini de barındırıyor
Eylül 29, 2009
Mevsimsel Melankoli
batarken
kan kırmızıya dönen bulutlar.
bir çığlık gibi giderken,
çamların ardından bir figür,
güneş...
parlayan gölgeler,
yanan bir ufuk,
derinlik kazanan git gide,
su...
kır çiçeklerinden bir çelenk,
mevsimin melankolik tutkusu,
göç eden yaz günlerinin,
tütsüsü gibi,
yanan yaprakların kokusu,
güz...
çiçeklerden koyu turuncular,
canlı pembeler,
yumuşak sarılar,
tecrit edilmiş,
hafifletilmiş bir tembellik,
biz...
28.Eylül.2009, ayvalık
kan kırmızıya dönen bulutlar.
bir çığlık gibi giderken,
çamların ardından bir figür,
güneş...
parlayan gölgeler,
yanan bir ufuk,
derinlik kazanan git gide,
su...
kır çiçeklerinden bir çelenk,
mevsimin melankolik tutkusu,
göç eden yaz günlerinin,
tütsüsü gibi,
yanan yaprakların kokusu,
güz...
çiçeklerden koyu turuncular,
canlı pembeler,
yumuşak sarılar,
tecrit edilmiş,
hafifletilmiş bir tembellik,
biz...
28.Eylül.2009, ayvalık
Eylül 13, 2009
Meme'yi Bırak
Eylül 02, 2009
Kündekari sanatı
Kündekari güneydoğuda kadınlarımızın kullandıkları Telkari sanatı ile içiçe bir sanat.. Ben bu ahşapların hepsinin el oyması olduğunu sanıyordum.. Oysa bütün parçalar tek tek hazırlanıyor, sonra aralarında minik kirişlerle içiçe geçerek monte ediliyormuş.. İnanılmaz bir sabır, göznuru ve el emeği.. Ama matematik ve geometri konusunda da çok iyi olmak gerekiyor.. Yoksa fotoğraflardaki gibi bir sanat eserini meydana getirmek için oluşturulan binlerce minicik ağaç parçalarını hazırlamak, bir araya getirmekve yıllara meydan okumasını sağlamak.. Olacak iş değil..
Kısaca Kündekari Sanati ile ilgili açıklayıcı metin :
Akıl almaz bir sabrın ve geometri dehasının eşliğinde sanatçı, ahşabı ‘kündekâri’yle yorumlar ve bir sanat eseri yaratır. Serbest ve rahatlıkla hareket eden binlerce küçük ahşap parçası asırlara meydan okur. İşte bu yüzdendir ki, yapımında en ufak bir hataya dahi tahammülü yoktur kündekârinin.. .Kenarları negatif ve pozitif değerlerde oyulmuş, çokgen ve yıldız biçiminde ayrı ayrı kesilmiş, rumî ve palmet kabartmalarıyla bezenmiş parçalar ile ahşap kirişlerin birbirine geçmesi biçiminde uygulanan ve büyük bir ustalık isteyen kündekârinin, bezeme kompozisyonu geometrik bir şemaya dayanır. Gökyüzündeki yıldızları ve sonsuzluğu ifade eden yıldız, sekizgen, ongen, baklava gibi birçok geometrik desenle birlikte uygulanır. Aralarına farklı tür ve renklerde küçük ahşap plakalar konarak bazı örneklerde oyma işçiliği, sedef, bağa, fildişi kakma işçiliği de kompozisyona dahil edilir. Hazırlanan parçalar birbirine ayrıca bağlayıcı bir malzemeyle tutturulmadığından, kündekârinin uygulandığı ahşap yüzeylerde zamanla ayrılmalar olmaz. Kündekâri tekniğiyle yapılmış bazı örneklerde dayanıklılığı artırmak için geçmelerin arkasında, yine ahşaptan yapılmış bir iskelet kullanılır. Değişen mevsim şartlarında ısıdan ve nemden etkilenmeyecek nitelikte bir ağaçla çalışılır ve birleşme yerlerindeki kanallarda bırakılan hava payları sayesinde, ahşap işçiliğinde zamanla ortaya çıkan çatlak ve şişmeler önlenir. Bu nokta göz önünde bulundurulduğ unda kullanılan malzemeler iç mekânlar için ceviz, şimşir, armut, kiraz, sapelli (maun); bezemelerde abanoz, tik, yılan ağacı, venge, peleseng, sapelli, altın varak, bağa (deniz kaplumbağası kabuğu), gümüş, fildişi, sedef, yakut ve zümrüt gibi değerli materyallerdir. Dış mekânlarda ise, meşe, sapelli, ireko, tik, dişbudak gibi sert hava şartlarına dayanıklı ağaçlar kullanılır.Konya Alaaddin Camii'nin, Beyşehir Eşrefoğlu Camii’nin, Niğde Sungurbey Camii’nin, Ürgüp’teki Taşkın Paşa Camii’nin, Birgi Ulu Camii’nin, Manisa Ulu Camii’nin, Bursa Ulu Camii’nin, Balıkesir Zağanos Paşa Camii’nin minberlerinde; Bursa Yeşil Cami ve Türbesi’nin kapısında Anadolu’nun eşsiz kündekâri örnekleri bulunur.Zıvanalar deliklere ve tablalar kiriş sitemi ile birbirine oturur, binlerce parçayı sadece iki dış seren ayakta tutar, bu yetmezmiş gibi, üzerine Ebced hesabıyla tarih ve isim bile düşürülür. İşte böyle derin manalar eşliğinde derin bir el maharetidir kündekâri, sabırla nakşedilir.
Kısaca Kündekari Sanati ile ilgili açıklayıcı metin :
Akıl almaz bir sabrın ve geometri dehasının eşliğinde sanatçı, ahşabı ‘kündekâri’yle yorumlar ve bir sanat eseri yaratır. Serbest ve rahatlıkla hareket eden binlerce küçük ahşap parçası asırlara meydan okur. İşte bu yüzdendir ki, yapımında en ufak bir hataya dahi tahammülü yoktur kündekârinin.. .Kenarları negatif ve pozitif değerlerde oyulmuş, çokgen ve yıldız biçiminde ayrı ayrı kesilmiş, rumî ve palmet kabartmalarıyla bezenmiş parçalar ile ahşap kirişlerin birbirine geçmesi biçiminde uygulanan ve büyük bir ustalık isteyen kündekârinin, bezeme kompozisyonu geometrik bir şemaya dayanır. Gökyüzündeki yıldızları ve sonsuzluğu ifade eden yıldız, sekizgen, ongen, baklava gibi birçok geometrik desenle birlikte uygulanır. Aralarına farklı tür ve renklerde küçük ahşap plakalar konarak bazı örneklerde oyma işçiliği, sedef, bağa, fildişi kakma işçiliği de kompozisyona dahil edilir. Hazırlanan parçalar birbirine ayrıca bağlayıcı bir malzemeyle tutturulmadığından, kündekârinin uygulandığı ahşap yüzeylerde zamanla ayrılmalar olmaz. Kündekâri tekniğiyle yapılmış bazı örneklerde dayanıklılığı artırmak için geçmelerin arkasında, yine ahşaptan yapılmış bir iskelet kullanılır. Değişen mevsim şartlarında ısıdan ve nemden etkilenmeyecek nitelikte bir ağaçla çalışılır ve birleşme yerlerindeki kanallarda bırakılan hava payları sayesinde, ahşap işçiliğinde zamanla ortaya çıkan çatlak ve şişmeler önlenir. Bu nokta göz önünde bulundurulduğ unda kullanılan malzemeler iç mekânlar için ceviz, şimşir, armut, kiraz, sapelli (maun); bezemelerde abanoz, tik, yılan ağacı, venge, peleseng, sapelli, altın varak, bağa (deniz kaplumbağası kabuğu), gümüş, fildişi, sedef, yakut ve zümrüt gibi değerli materyallerdir. Dış mekânlarda ise, meşe, sapelli, ireko, tik, dişbudak gibi sert hava şartlarına dayanıklı ağaçlar kullanılır.Konya Alaaddin Camii'nin, Beyşehir Eşrefoğlu Camii’nin, Niğde Sungurbey Camii’nin, Ürgüp’teki Taşkın Paşa Camii’nin, Birgi Ulu Camii’nin, Manisa Ulu Camii’nin, Bursa Ulu Camii’nin, Balıkesir Zağanos Paşa Camii’nin minberlerinde; Bursa Yeşil Cami ve Türbesi’nin kapısında Anadolu’nun eşsiz kündekâri örnekleri bulunur.Zıvanalar deliklere ve tablalar kiriş sitemi ile birbirine oturur, binlerce parçayı sadece iki dış seren ayakta tutar, bu yetmezmiş gibi, üzerine Ebced hesabıyla tarih ve isim bile düşürülür. İşte böyle derin manalar eşliğinde derin bir el maharetidir kündekâri, sabırla nakşedilir.
Kaktüsüm
Ağustos 31, 2009
501'im
Sevgili 501'im. Bu seninle birlikte geçirdiğimiz 20. yaz. Ne sen benden vazgeçtin ne de ben senden. Seni 20 yıl önce yani 1989 yazında İzmir'e giderken kıçıma geçirdiğim anda bu beraberliğimizin uzun yıllar süreceğini biliyordum. Seni yıllarca üzerime ilk günkü rahatlıkla geçirebildiğim için hep mutlu oldum. Kısa dönemlerde senin içine girmekte zorlansam da bu gün bu halinle de birlikte mutlu mesut yaşayıp gidiyoruz. Birlikte daha nice mutlu yıllara.
Ağustos 29, 2009
Akıl uçuran fotoğraflar
24 yaşındaki İsveçli sanatçı Erik Johansson hem hayal gücünün, hem teknolojinin sınırlarını zorlayan fotoğraflarıyla dikkat çekiyor. Fotoğrafla bilgisayarın olanaklarını buluşturan genç sanatçı daha şimdiden Pop art'ın kurucusu Andy Warhol'un tahtına aday gösteriliyor. İsveç'in Gothenburg kentinde yaşayan Johansson çevresinde olup biten herşeyden esinlendiğini söylüyor. Johansson "Aslında çalışmalarımdaki bütün ilhamı hayatımda olanlardan alıyorum" diyor ve tüm fotoğraflarında konu mankeni , kendisi...İşte Johansson'un çalışmalarından örnekler.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)