Mart 25, 2010

Güle Güle..

Güle güle centilmen Başkan...Unutulmayacaksın..

Mart 22, 2010

Cadde-i Botox


Öğlenden sonrasını iki saatlik zorunluluk nedeni ile *Silicon Planet* de geçirmek durumunda kaldım. Çoktandır düşmediğim Cadde-i Botox'da (Namı-i diğer Abdi İpekçi) şöyle bir turaladıktan sonra, sosyolojik bir araştırmada bulunmak, sizlere haberler iletmek için Cafe Nero'da kaldırım kenarındaki berjer koltuğa yerleştim. Kaldırım kenarı dediysem dükkanın sınırları içinde olduğundan sigara içilmiyor, sigara içilmediğinden boş. Dumansız hava sahasının bu tür iyilikleri de var. Bütün sosyete arka bahçede, açıkta, bitki çayları ile (sağlık için) sigarillosları tüttürüyor. (Bu sağlıksız)

Mart 14, 2010

Arden Butik-Moda

Kadıköy çarşısına inip de yeni bir şey keşfetmediğim hiç olmadı 40 yıldır. Her seferinde insanlara burası yeni mi açıldı diyorum ve yoo.. 11 senedir buradayız filan gibi cevaplar alıyor ve utanıyorum.
Arden Butik'in sahibi Arden Kürkçüoğluna bu sefer sormadım. Kim bilir kaç yıldır Moda Caddesindeki yerinde. Ama şunu söyleyebilirim, Avrupa'nın indie (bağımsız) tasarımcıları Line of Oslo, Moods Of Norvey, Just Female ve Mariona Gen'in tasarımı giysiler ve ünlü tasarımcıların H§M için tasarladıkları, inanılmaz fiyatlarla (30-50 TL) satılıyor. 
Çoğunluk kadınlarda ama erkekler için de T-Shirt'ler, Sweet Shirt'ler, montlar da var. Marka Shirt'ler 20 TL.
Hadi adresini ve telefonunu da vereyim ama çok dağıtmayın.. Moda Cad. 81/B Tel:0 216 346 6783
Not:Fotoğraftaki giysiler sizin olsun..

Kırıntı-Moda


Sen her ne kadar önce Caddeye, sonra Nişantaşı'na giderek sosyeteye karışmış olsan da ben 30 senedir senin doğduğun o mekana, o bodrum katına hastayım. Yıllar vardır seni ve Moda'yı ihmal etmişim bunu dün anladım. Yıllar vardır sosis yememişim bunu da dün anladım. O iki kocaman sosisi, elma dilim patatesleri, susurluk ayranı! (birayı susurluk ayranı adı altında satıyorlar, kutu kola bardağında maalesef) ile bir nefeste yutmuşum.
Hızlı servis, temiz ve güvenilir menü, hesaplı fiyat ile bir kere daha gözüme girdin..
Teşekkürler..

Mart 13, 2010

Picasso Pera'da


Pera Müzesi'nde Picasso – Suite Vollard Gravürler sergisini gezdim.
Suite Vollard, Picasso’nun yakın dostu ve döneminin en ünlü sanat tüccarı olan Ambroise Vollard’ın siparişi üzerine Picasso tarafından üretilen 100 gravürden oluşuyor.
Picasso’nun çok önemli bir dönemi olarak bilinen 1930’lara tarihlenen, tema ve teknik açıdan ilginç bir çeşitliliği yansıtan gravürlerde genel olarak, aşk, çıplaklık, erotizm, tutku, kaos, portre, mitolojik temalar ve yaşamöyküsel göndermeler görülüyor.
Eğer gezerseniz 4.Katta gösterilen Picasso filmini mutlaka izleyin. Picasso'yu resimlerini, çizimlerini yaparken izlemek, eserlerinin yaratım süreçlerini, beğenmeyerek katmanlar halinde bir resmi kaç hale soktuğunu hayranlık ve hayretle göreceksiniz.
Picasso'nun resimlerini her yerde görebilirsiniz ama bunları nasıl yaptığını her zaman göremezsiniz.

Mart 11, 2010

Alice in Wonderland

Sonunda gittim. Capitol sinemalarında. Baştan belirtmeliyim ki harika gözlükleri ve sinema salonları ile Capitol sinemaları çok kaliteli. Avatar'ı İzmir Balçova Kipa'da seyretmiştim. 3D açısından Alice, Avatar'dan çok çok daha iyiydi. Balçova Kipa Real 3D olduğu halde. Filme gelirsek. Filmin başında Alice denen kızı her çocuk klasiğinde olan gıcık ve kötü kız zannettim. O ne gıcık, sinir ve çirkin bir kızdı öyle. En beğendiğim karakter The Queen of Hearts rolündeki Helena Bonham Carter idi. Tam Tim Burton'luk karakterdi. Johnny Depp türkçe konuşunca bir tuhaf oluyor. Dublaj onun dışında bana batmadı.
Tim Burton'un yarattığı dünya harika. Her detay müthiş işlenmiş. Elbiselerde, kumaşlarda, makyajda, mimiklerde, mekanlarda, yerlerdeki karo taşlarda bunun izlerini görmek mümkün. Kahvaltı-çay masası sahnesi mükemmeldi.
Tabii kedi; o ne müthiş sırıtış öyle. Harikaydı.
Filmin son sahnesinde Alice'in herkese tek tek ayar vermesi ve "sizinle iş konuşalım bay ceykıp" diye Çin'e açılma fikri filan kötüydü.
Genel olarak ben seyirlik bir film olarak beğendim.
Notum 6,5/10

Mart 06, 2010

Küresel Palavra

Nasıl bu kadar kibirli olabiliriz? Gezegenimiz her zaman bizden güçlüydü, her zaman da bizden güçlü olacak. Biz onu yok edemeyiz; sınırı aşarsak, gezegen bizi yüzeyinden silip atar ve varlığını sürdürür. Neden hiç gezegenin bizi yok etmesine izin vermemekten bahsetmiyorlar ki?

"Çünkü 'gezegeni kurtarmak' sözü insana bir güçlülük, eylem ve soyluluk duygusu veriyor. 'Gezegenin bizi yok etmesine izin vermemek' ise çaresizlik ve güçsüzlük duygularını körükleyebilir, güç ve yeteneklerimizin ne kadar sınırlı olduğunu fark etmemize yol açabilir." -Kazanan Yalnızdır-Paulo Coelho-

2010'da Yapılacaklar

Atatürk sevgimden şüpheye düşmemek için CHPlilerden uzak durulacak../

Çay ve kahvede şeker kullanmayı bırakmanın, sigarıyı bırakmaktan daha zor olduğu inancı terk edileek,,/

2009'da olduğu gibi hiçbir diziye takılınmayacak,,/

Beşiktaş şampiyon olamazsa, "daha geçen sene şampiyon olduk" diye teselli bulunulacak,,/

Şubat 15, 2010

Uzun Bir "Kısa Öykü"




Yaşlı adam çınar ağacının altındaki tahta bir sandalyede oturuyor. Önünde boyası dökülmüş, tahtası tiftik tiftik olmuş bir masa. Koca çınarın yarattığı devasa gölgenin içinde nereden geldiği belli olmayan bir ışığının ortasında, gözlerini uzakta bir noktaya dikmiş, sakin, dingin öylece bakıyor. Yaşlı adam ve masası dev çınar agacının yarattığı gölge denizinin içinde ışıktan bir ada gibi parlıyor. Öğlen saatinin bu sessiz ve sakin zamanında, etrafta hiç kimselerin olmadığı bu meydanda ikimiz göz göze geliyoruz ve ben " merhaba amca, ne güzel bir gün değil mi?" diyerek önce çınarın yarattığı gölgenin içine, sonra yaşlı adamın oturduğu ışıktan adanın içine giriyorum. Ve sanki o anda boyut değiştiriyor, geldiğim dünyanın uzağında kalıyor, yaşlı adamın çekim alanına giriyorum.



Ocak 30, 2010

En iyi filmler

En sevdiğim ve bana göre en iyi yerli ve yabancı filmler listesi...

Alfabedik liste.. Tamamı Türkçe isimlerle hazırlandı.. Empire Dergisinin hazırladığı en iyi 500 filmden birebir kopya yapılmadı.. Tek tek kendim araştırdım ve tamamı izlediğim film..
Devam edeceğim...( Konuk Yazar -Kadıköylü- )

120.
7 KARDEŞE 7 GELİN
AFFEDİLMEYEN
ALKATRAZ KUŞÇUSU
AŞK HİKAYESİ
AŞK VE PARA
AŞKA DAVET
AŞKIN GÜCÜ
AŞKIN PEŞİNDE
AŞKTA HERŞEY MÜMKÜN

Aralık 03, 2009

Globalleşme



Berlin'de tanıştığım bu iki genç dünyanın nereden nereye geldiğini göstermesi bakımından bana çok ilginç geldi. Artık işler masa başından nasıl hallediliyor buna en yakından şahit oldum. Türk anne, Alman babadan bir kız, İtalyan bir sevgili ile Berlin Kreuzberg'de Doğu Almanya'dan kalma iç avlulu, şirin bir binanın bir dairesinde, bir odadan Amerika'daki bir alış-veriş sitesine animasyonlar ve programlar hazırlıyor, görüntülü toplantılar yapıyor, kurulmuş mükemmel bir altyapı ile (en fazla 20 bin Euro olsun) işler teslim ediliyor, paraları bankaya yatıyor. Türkiye'ye hiç gelmeden bir müzisyenin klibini hazırlıyor, teslim ediyor. Bunlar hep internet üzerinden, yüzyüze hiç görüşmeden, konuşmadan hallediliyor. Ceplerinde AB pasaportları, noelde Milano'daki ailelerinin yanına gitmeyi, Ocak, Şubat'ı Londra'da geçirmeyi düşünüyorlar.
Dedem dünyaya erken gelmişiz derdi, babam da diyordu. Bense bu lafı hiç sevmezdim!

Berlin Notları-Kapitalizm Karşıtı Gösteri





Kapitalizm karşıtı olduğunu anladığım yürüyüş için polis on dakika öncesinden bizim Nişantaşı benzeri lüks mağazalar ve kafelerin olduğu caddeyi sessiz sedasız trafiğe kapattı. Ben Einstein kafede dışarıda, kaldırımdaki iki masadan birinde oturmuş esspressomu içiyorum. Hepsi, binlerce genç masamın önünden geçiyor. Kafe tam bir kapitalizm simgesi hepsinin gözünde. Alaycı ve yüzlerine kondurmaya çalıştıkları ama tam beceremedikleri küçümser bakışlarla bana ve içeride oturanlara bakıyorlar. Bense paralı turist. Bana bakıp gülüyorlar, birbirlerine beni gösteriyorlar. Bakıyorum da aslında hepsi inanılmaz derecede şıklar. Karşı çıktıkları kapitalizmin ürünleri hepsinin üzerinde mevcut. Aralarında belki birkaç sosyalist ve aykırı tip var. Ama onlara bile bizim kafelerde rastlasak, stil sahibi ve çok tarz giyinmiş gençler olarak görürüz. Fotoğraf çekmek istiyorum ama oturduğum yerden sadece bacakları görüyorum. Ayağa kalkarak fotoğraf çekmem ise tam bir komedi oluyor.
Einstein kafede oturmuş zengin turist, bir kapitalizm karşıtı gösteriye şahit olmuş, kalkmış bir de fotoğraf çekiyor. Ülkesine döndüğünde arkadaşlarına gösterecek, hep beraber çok gülecekler. Bir iki fotoğraf çekip tam yerime otururken bir gazeteci koca objektifini bana doğrultuyor ve şapkası, fuları ile oturan ben, zengin, kapitalist turistin fotoğrafını çekiyor. Ben de makinamı ona çeviriyor ve benim fotoğrafımı çekerken ben de onu fotoğraflıyorum. Karşılıklı gülüşüyoruz ve parmağıyla okey işareti yapıp kalabalığın arkasından koşturuyor. Üstü açık bir arabadan megafonlu genç, kapitalizm ve küreselleşme karşıtı sloganları bağırıyor, gençler hep birlikte avazları çıktığınca haykırıyor ve düdükleri kapitalist caddede çınlıyor.

Kasım 21, 2009

Berlin Notları-Metro

Şu bilip bilmeden, görmeden, etmeden "Avrupa'da ve Amerika'da böyle değil" klişesinden vazgeçelim. Daha dün gece Avrupa'nın ortasında Yüzyıldır metrosu olan Berlin'de valızlerimizi bütün istasyonlarda (havaalanına kadar üç akatarmada) merdivenlerden binbir zorlukla indirdik. Beriln'in muhteşem metro sisteminde insanların bir yerden biryere ulaşmasından başka hiç bir uygarlık belirtisi yok. Birkaç ana istasyon dışında asansör, -hatta özürlüler için dahi- asansör yoktur. Bisikletin çok yoğun olarak kullanıldığı Berlin'de herkes metroya bisikletle binebilmektedir ama kucağında merdivenleri inebilirse. Metroya hiçbir şekilde sakatlar binememektedir. Anneler bebek arabalarını birinin yardımı olmaksızın indirememekte, çıkaramamaktadır. Tabii bu bizim için bir mazaret olarak kabul edilemez. Ben sadece "onlarda böyle değil klişesini" eleştirmek adına bilgi amaçlı yazdım.

Kasım 18, 2009

Berlin Notları-Filarmonide Jan Garbarek



Berlin'e gelirken en büyük amaçlarımdan bir tanesi Kreuzberg'deki sanat ortamını yaşamak, müzelerini gezmek, resmim üzerine etkileri olabilecek sanatçıları izlemek, bol kahve ve pasta tüketmek ve tabii bir de mümkün olursa Berlin Filarmoninin o muhteşem salonunda bir konser izlemek. İnanılmaz bir şans ile Jan Garbarek'in konseri olduğunu öğrendiğimizde hemen bilet almaya koştuk ve son biletlerden ikisini aldık. Konser salonunu anlatmanın, kelimelerle ifade etmenin zorluğu ile biraz konserden bahsetmek istiyorum. Polonya asıllı, Norveçli cazcı, saksafon sanatçısı Jan Garberek İskandinav cazının babası sayılıyor. Ve şanına yakışan müthiş bir konser verdi. Ortaçağın karanlık filmlerinin arka fon müziklerini andıran muhteşem ve tüyleri ürperten bir girişten sonra, adeta Sibirya bozkırlarında atını çatlatırcasına süren Kazak süvarisinin saundunu, Berlin Senfoni Salonunda nefes bile almadan dinleyen seyircinin ta kalbine kadar sokmayı başaran müziğiyle devam etti. Hiç ara vermeden 1 saat 45 dakikalık performanstan sonra seyircinin dakikalarca süren alkışları ile tekrar sahneye çıktı ve ritm ile melodinin adeta yarıştırıldığı ve atıştığı insanı şaşırtan, bir konserde rastlanılması imkansız görülen bir sürpriz ile 15 dakika daha konser devam etti. Selamdan sonra sahneyi terketmesinin ardından Almanlardan beklenmeyecek! bir coşku ve burarayı henüz terk etmeyeceğiz alkışları ve inadı sonunda Garbarek mutlu ve gururlu bir çocuk gibi tekrar sahneye çıktığında salon yıkılıyordu. 20 dakika süren seyircini de beklemediği bir mini konser ile bu olağanüstü müzik ziyafeti sona erdi. Bizim söyleyişimizle Berlin Filarmoni Salonu tarihi gecelerinden birini yaşadı.

Kasım 16, 2009

Berlin Notları-Kreuzberg




Dünyanın dört bir yanından Berlin'e akan genç sanatçıların, Doğu Berlin'den kalan atmosfer içinde olmayı tercih ettiklerinden, bir araya geldikleri Kreuzberg tam bir entellektüeller bölgesi. Le Bateau İvre'de deriden yapılma fenerleri ile sunduğu kafe-bar atmosferi büyüleyici. Oranienstr.18'deki kafe, Kreuzberg'deki diğer kafeler gibi ne kadar eski, ne kadar pis imaj varsa o kadar dolu. Bizim Tünel'deki gibi eski ama tip-top duran, steril ortam sunan bir mekan bulmak zor. Yerdeki ahşap parkeler, masalar, koltuklar, kanepeler, duvarlar savaştan kalmışcasına duruyorlar. Ancak bu görüntü ve -hoş pis- ortam, bu bölgeye ve gelenlere çok yakışıyor. Tabii yenilen, içilenleri ve sunumları tamamen bu anlayışın dışında olduğunu belirtmek gerek. Berlin'e gelip bu kafeyi yaşamadan dönmek olmaz.

Kasım 09, 2009

Berlin Notları



Berlin Duvarının yıkılışının 20.yıl kutlamalarında Brandenburg Kapısı önünde.

Berlin Notları



Doğu ile Batı'yı birbirinden ayıran noktada -checkpoint Charlie- Doğu Almanya arması ve yıkılan duvardan bir parça.

Berlin Notları-Kreuzberg




Hayatımda gördüğüm en cool cafe-bar. Dün kısa film festivali gösterimi olduğundan girememiştik. Bu gün Türk sahibi gençle de tanıştık ve bu muhteşem mekanı yarattığı için kendisini kutladık. "Luzia" Kreuzberg'de.

Kasım 08, 2009

Berlin Notları


Luis Armstrong ve Nat King Cole seçilecek.